Aramam family restaurant attingal

Contents:
  • Keys Hotel, Thiruvananthapuram
  • Risalelere Göre
  • Somatheeram Ayurveda Resort (Chowara, Hindistan) yakınlarındaki en iyi restoranlar
  • 10 Restoran: Somatheeram Ayurveda Resort yakınlarında
  • Rezervasyonunuzu bizimle yaptıysanız ve bir değerlendirme yazmak istiyorsanız, lütfen önce oturum açınız. Bir hesapta oturum açarak Şartlar ve Koşullarımız ile Gizlilik Bildirimimizi kabul etmiş olursunuz. E-posta adresinizi girerseniz size şifrenizi yeniden oluşturmak için bir link göndereceğiz. Lütfen e-posta gelen kutunuzu kontrol edin ve şifrenizi yeniden oluşturmak için gelen linke tıklayın. Hesap açarak Şartlar ve Koşullarımız ile Gizlilik Bildirimimizi kabul ediyorsunuz.

    Tarayıcınız desteklenmiyor Sitemize göz atabilirsiniz ancak tarayıcınızı güncelleyene kadar rezervasyon yapamazsınız veya mevcut rezervasyonlara erişemezsiniz. Kayıt ol - bir iletişim penceresi açar. Giriş yapın - bir iletişim penceresi açar. Konaklama birimleri Uçuşlar Araba kiralama Havaalanı taksileri.

    Attingal Tarihlerinizi girin ve 3 tesis arasından seçim yapın! Aramaya başlamak için lütfen bir seyahat noktası girin. İş için seyahat ediyorum. Attingal şehrinde fırsat mı arıyorsunuz? Şu gün için fiyat ve tesislere göz atın: Attingal şehrine iş için mi seyahat ediyorsunuz? Attingal şehrindeki oteller ve daha fazlası. Attingal şehrinde ki 3 otelin tamamı ve daha fazlası. Anamthara River View Resort Attingal. Boasting a hour front desk, this property also provides guests with a restaurant.

    RUB  Gece başına ödediğim ortalama fiyat. Featuring a hour front desk, this property also provides guests with a restaurant. It offers air-conditioned accommodation and a hour front desk. A balcony with garden views is offered in all units. Vakkom Palazzo Varkala   Attingal yakınında. Ortak alanlarda ücretsiz Wi-Fi erişimi sağlanmaktadır. Değerlendirme "Great hotel, liked the rooms very comfortable. Staff are friendly and helpful" mark.

    Bu tesis programda yer almak için Booking. It features an outdoor pool, a restaurant, and a health club. WiFi access is free of charge. Değerlendirme "everything,a great place to stay Complimentary WiFi is offered. Trivandrum is 28 km from the lodge, while Varkala is 21 km from the property. Nandanam Varkala   Attingal yakınında. Guests can relax in the garden at the property. Babuji Restaurant Trivandrum   Attingal yakınında. Açıklama Babuji Restaurant is set in Trivandrum. The property is situated 36 km from Napier Museum. Son 2 dakika içinde Rusya Federasyonu'ndan 52 konuk rezervasyon yaptı.

    Attingal şehrinden en iyi şekilde yararlanın E-posta bültenimiz sayesinde planınızı en iyi seçenekler ve müsaitlikle önceden yapabilirsiniz Üye ol. Seyahat noktası, tesis adı veya adres: Attingal şehrinde popüler oteller Prarthana Residency. Tablet sürümü Mobil sürüm Hesabınız Rezervasyon değişikliklerinizi online yapın İştirak olun Booking. Konaklayacak benzersiz yerler Attingal otelleri Değerlendirmeler.

    Teknelerin üzerinde çivi vida gibi birleştirici bir eleman yok. Öyle ki; kürekler ve sapları bile, birbirine büyük bir ustalıkla iplerle bağlanmış. Ayrıca, tekneleri kesinlikle denizde bırakmıyorlar,imece usulü ile, tekne omurgasına dik olarak, belli aralıklarla kumların üzerine dizdikleri üzeri yağlı kalaslar üzerinde, bellerine bağladıkları halatlara asılarak tekneyi karaya alıyorlar. Bu geleneksel Goa teknelerinden birinin gölgesinde, elimdeki ananası kumların içine düşürmeden soymaya çalışıyorum epeydir.

    Boşluk hissettikçe bir Kingfisher ile bir tabak parmak patates ile dünyayı, kainatı ve insanları daha çok seviyorum. Etrafımız silme Rus, ancak, birbirlerinden habersizmişlercesine konuşup selamlaşmıyorlar bile. Benim milletim, yad ellerde bir Türk görse, saatlerce sohbet edip, rakı ısmarlamadan rahat edemez,yıllardır deneyimlerimle sabit. Sıcaktan kumların üzerinde hareler oluşuyor kumlara basıp yürümek, cesaret istemeye başladı, tepemizde hınzır gülen güneş nedeniyle. Dün, Palolem plajında gördüğümüz ip cambazları, tam önümüzde, iki dakikada, büyük bir maharetle kurdukları ağaç direkler üzerine gerdikleri ipin üzerine, heyecandan, çırpı gibi bacakları titreyen küçücük kızı çıkardılar bile.

    Bir yandan titreyen bacaklarına, bir yandan korku ve heyecandan iri iri açılmış kara gözlerine bakıyorum, hırpani elbiseler içindeki kızın. Genelde, dilencilere para vermediğim halde, bunu bir sanat gösterisi olarak kabulleniyor ve sıcaktan adamakıllı gerilmiş tablasının içine gönlümden geçen rupileri boşaltıyorum. Gün boyu, şezlonglara uzanarak yaptığımız keyiflerde aldıklarımız karşılığında Rs gibi çok mütevazi bir hesap geliyor. Benaulim ve Colva plajlarında çok ciddi bir cankurtaran teşkilatı var.

    Sahil boyunca, sörf bordlarını kumlara dikerek sınırladıkları bölgelerinde, pür dikkat yüzenleri gözlüyorlar. Sayılsa, yüzen insan sayısından daha fazla cankurtaran var. İki plaj arasındaki iki kilometrelik yolu, kah Goa teknelerini , kah ıslak kumlar üzerinde açtıkları delikler arasında kaçışan yengeçleri seyrederek bitiriyoruz.

    Yerel halkın çok rağbet ettiği bu yerde, menüdeki yemeklerin çoğu tükenmiş bu saatte. İstediğimiz yemekler bittiği için sipariş veremeyince, seçimi garsona bırakıyoruz. Dört harika samosa, iki kola, birer soğanlı idli benzeri nefis bir yemeği hijyenik huzur ve keyifle tüketiyoruz. Ben, perondaki yolcularının azlığına bakarak seviniyorum, tren tenha olacak diye.

    Thakkaaram Restaurant Kazhakkootam trivandrum Kerala

    Oysa, gelen tren öylesine dolu ki; yolcular, kapılardan dışarı sarkıyorlar. Neredeyse sonsuz uzunluktaki katarın en sonundaki S2 nolu vagonu kanter içinde buluyorum. Zar zor içeri girip ilerliyoruz. Bizim yerimizde başkaları oturuyor. Bilet üzerindeki numarayı gösteriyorum, omuzlarını silkip duruyorlar, kalkmaya niyetleri yok.

    Adamların biletlerini istiyor ve bakıyorum, üzerlerinde bizim numaralarımız yazılı, demek ki; yerlerimiz işgal edilmemiş. Bir grup gençte de sorun var. Bir ara,bir genç biletleri istiyor ve üzerlerindeki pin numaralarını yazarak SMS gönderiyor, cep telefonu ile. Az sonra da; vagon yerleşim şeması ve bizim yerlerimizi gösteren mesaj geliyor. Yeni yerlerimiz nolu berthler. Üstelik boşlar ve bizi bekliyorlar. Zira, 16 saate yakın sürecek, kilometrelik bir yolculuğun ayakta sürdürülmesi mümkün değil.

    En üstteki karşılıklı ranzalarımıza tırmanıyor, çantalarımızın arasına yerleşiyoruz eşimle. Az önce yaşadığımız gerginlik, yerlerimize uzanınca, etraftaki keşmekeşle birlikte dayanılır hatta mizahi bir ruh haline dönüşüyor. Hampi- Panjim Goa otobüsündeki tehlikeli gece yolculuğundan sonra, trenin, ray tıkırtılarını dinleyerek huzurla yolculuk yapacağız.

    En üst ranzaları, daha önceki deneyimlerime dayanarak özellikle seçmiştim. Buralar, gelen geçenin rahatsız etmeyeceği kadar yüksek ve çantalar için daha emniyetli idi. Eşimle, karşılıklı gülüşerek, birbirimize el sallayıp, uyku moduna giriyoruz bile. Budist, Müslüman ve Hristiyanlar iç içe yaşıyorlar, ama Hristiyanlar çoğunlukta gördüğüm kadarıyla. Hindistan bitmez gezgin için. Öyle inanıyorum ki; Kerala gezimiz de; diğer eyaletler gibi, dopdolu hem de adrenalin dolu geçecek.

    Meraklısı için notlar; 1 İdli; Pirinç unundan yapılan jöle kıvamında tuzlu yiyecek 2,4,5 Kokonat,mango,papaya Güney yarımkürede yetişen tropikal meyveler 3 Çapati; Tam kepekli un ve sudan yapılan hamurun yağsız tavada kızartılması ile yapılır. İstasyon binasının önünde prepaid taksi kuyruğu oluşturuyor trenden inen turistler. Görevli Rs diyor. Her zaman söylüyor ve yazıyorum, Hindistan bütün boyutları ile çok ucuz bir ülke Batılı para normlarına göre. Ancak, kendi içerisinde de; hayat öylesine ucuz ki, bazen dolar bile çok büyük bir talep gibi geliyor, tepki veriyorum.

    Yine öyle oluyor, biraz Hindistan ile cebelleşmek, biraz da daha ucuz bir gezi yapmak adına, çok kez olduğu gibi, zoru seçiyor ve çıkıyorum kuyruktan. Meğer, hiç de durağa benzemeyen, otobüs durağının önündeymişiz. Yani, Latin harfleri yok. Çaresiz, tombul polisin yanına bir kez daha gidiyor ve Fort Cochin otobüsü gelince, bana bildirmesini rica ediyorum. Beş dakika sonra, iri kapkara gözlerini açıp, eliyle durağa gelen otobüsü işaret ediyor. Biniyoruz, camları olmayan otobüse, 8.

    Yani taksi fiyatının neredeyse onda biri. Trafik yoğun, yine de, püfür püfür bir rüzgar esiyor. Hava, şimdiden bunaltacak kadar ısındı. Ama, daha bir düzgün, temiz derli toplu manzaralar görüyorum, oturduğum yerden. Caddelerde çöp yığınları yok. Ernakulam, bu yörenin ana karası kabul edilebilir.

    Diğer yerleşimlere ulaşım, köprüler ve düzenli feribot seferleri ile sağlanıyor. Otobüs, şaşırtıcı bir şekilde, durduğu her durakta, defalarca dolup boşalıyor.

    Keys Hotel, Thiruvananthapuram

    Kapının önünden uzanan bir ip, halkaların arasından geçerek şöför mahalline kadar uzanıyor ve muavin bu ipi çekerek, ucundaki çanın sesi ile şöförü ikaz ediyor. Şöför, kendine ait olan ve yolculardan bir kapı ile ayrılmış bulunan bölümde, hemen yanıbaşında kocaman Tata motordan yayılan cehennemi sıcaktan kanter içinde, çan sesi ile duraktan durağa ilerliyor, kocaman leğen büyüklüğünde direksiyon ile, kılıç büyüklüğündeki vites kolunu kavrayarak.

    Listemdeki konaklama tesislerinin tümü dolu. Bir İngiliz kız, hemen karşıdaki öneriyor, ancak, Rs ve Rs fiyatlara değmeyecek kadar pis yatak ve yastıkları görünce, yanımızda kendi çarşaf ve yastık kılıflarımız olmasına rağmen girmiyoruz. Üstelik devamlı taze börek, pasta ve yiyecek teşhiri yapılan tezgahlar güven veriyor. Odamız temizlenirken, sebzeli börek ve siyah çayla kahvaltı yapıyoruz 80 Rs.

    Çantaları odaya bırakıp, Fort Cochin sokaklarını keşfe atıyoruz yorgun bedenlerimizi. İlk durağımız Hindistan-Portekiz Müzesi. Biletleri kesen sempatik görevli, yanımızda, bizi gezdirip, bilgi veriyor, bizden başka ziyaretçi olmadığı için. Som altından asaların bulunduğu standda dayanayıp soruyorum. Bölgeye ismini veren Fort Cochin kalesinin günümüze ulaşan temel ve bir kısım duvarları korumaya alınmış. Müzenin bahçesi de; oldukça bakımlı.

    Yanımızdan ayrılmayan görevli, Jack fruit, karabiber, pataya, mango ve yağmur ormanı ağaçlarını tek tek anlatıyor. Sahil boyunca uzanan, uzun ve kalın ağaç kütükleri arasına, kepçe şeklinde gerilmiş balık ağlarının, mekanik bir kaldıraçla denize bırakılıp, denizin içinden hızla çekilerek, ağ üzerindeki balıkların yakalanması için, bu düzeneklerin etrafında görevli pek çok adam çalışıyor.

    Risalelere Göre

    Tabii, ağ üzerindeki balıkları hemen almaları gerekiyor, zira, etrafta uçuşan kargalar, daha atik davranarak, balıkları aşırıp götürüyorlar. Sanırım, günümüzde, bu ağlar ekonomik ömrünü bitirmiş olmalı, sadece gösteri amaçlı kullanılıyor. Ağların bulunduğu iskele üzerine güler yüzle davet edilen yabancılar, ayrılırken, yine güler yüzle, para talebiyle karşılaşıyorlar. Az ilerideki bir kalabalığa sokuluyorum. Sepetler dolusu karides, yengeç, red snapper, king fish 1 ve bizim istavritleri andıran balıklar, bağırışmalar arasında mezat edilerek satılıyor, el değiştiriyorlar.

    Sıcakta ortalığı ağır bir koku kaplamış olmasına rağmen, bu hareketli atmosfer içerisinde hiç de rahatsız etmiyor. Dutch Cemetary Hollanda mezarlığı kapalı, Portekiz sömürgeciler tarafından inşa edilen Sn. Çay ve pirinç ticaretinin yüzyıllarca merkezi olan bu bölge hala yoğun iş hacmine sahip.

    Eski hanlar, depolar, hoyrat kullanılmalarına rağmen, hala geçmişin estetiğini korumakta kararlılar gördüğüm kadarıyla. Deniz kıyısındaki iskelelere yanaşan teknelerden ilkel el arabaları ve kamyonlarla, çuvallar dolusu tahıl, çay ve pirinç taşınıyor. Güzelim binaların bir köşesinde derme çatma ofisler içerisindeki karanlık bürolarda, çoğu Müslüman tüccarlar ellerindeki para tomarlarını sayıyor, mağazanın önüne dizdikleri çay, pirinç numunelerinin ardında müşteri bekliyorlar.

    Denize uzanan dar ve pis bir sokağa giriyorum, yol boyunca akan pis suların üzerinden atlayarak. Solda eski bir yapının kapısından içeri girince, odaları, fakir ve zavallı insanlar tarafından paylaşılmış, eski bir han binasının içerisinde olduğumu anlıyorum. Bir anda, rutubet kokan odalardan çıkan çocuklar sarıyor etrafımı fotoğraflarını çekiyorum, ancak, çoğunun kucağında bebekleri olan utangaç kadınları bir türlü fotoğraf çekmeye ikna edemiyorum.

    Zira, Kathakali, gösterileri saat Başka bir Kerala kentinde seyretmek üzere erteliyoruz Kathakali isteğimizi. Çin ağlarının üzerinde güneşin deniz üzerindeki ışık oyunlarını izliyor, fotoğraflıyorum. Gezme telaşından, öğle yemeğini atlamışız. Yan yana dizilmiş, salaş balıkçıların birinin önündeki tezgahlardan 1 kg. Çocuk, torbaları kapıyor, o önde, biz arkada, onbeş dakika kadar yürüdükten sonra, ara sokaklarda bir restoranın teras katına çıkıyoruz.

    Başka bir genç, kalamarları, makasla, kopmayacak şekilde dilimliyor. Soslama sırasına gelince, ikaz edip, sos acı biber, zencefil v. Pişmelerini beklerken bira içerek oyalanıyor, sohbet ediyoruz Rs. Yarım saat sonra, neredeyse küçük bir leğen içerisinde kalamar ve karideslerimiz geliyor. Ortasındaki tabak içerisinde da, insanın sümüklerini akıtacak kadar acı bir sos karışımı var. Önceleri, ihtiyatla yaklaştığımız sos, kalamar ve karidesleri içine batırıp yedikçe çabucak tükeniyor.

    Ürkerek girdiğimiz restoranda karşımıza çok lezzetli, pişirilmiş deniz ürünlerini nefesimiz kesilircesine yiyoruz. Saat ilerledikçe, akşamki tren yolculuğunun ray tıkırtıları, yeniden belirmeye başlıyor kulaklarımızda, uyumadan toparlanamayacağız anlaşılan. Otelimize, odamıza ve en önemlisi, tepemizde dönüp duran fanın serinliğine sığınarak, geceye teslim oluyoruz Artık, Periyar Vahşi Yaşam alanına yol gözükmüştü bize.

    Sabah erken uyandık, daha doğrusu yan odadaki duyarsız komşumuzun kapıyı hızla çarpmasına uyandık. Henüz herkes uykuda, pasta reyonu bile ıssız. Çaresiz, dünden kalan çörekler ve Hint çayı ile kahvaltı yaptık. Sol omzumda devam eden tentonidis, bu gezide can yoldaşım sırt çantamı taşımama mani olduğundan,spor çanta ile dolaşmak zorunda kalıyoruz. Bu da; uzun yürüyüşlerde büyük zorluk çıkartıyor. Bindiğimiz Fort Cochin, sabah herkesin işe gittiği saatlere denk geldiği için hıncahınç dolu 8. Biz oturacak yer bulduk, ama, otobüsün arka sahanlığında bıraktığımız büyük çantamızı görmemiz mümkün değil.

    İnşallah, inerken, bıraktığımız yerde buluruz. Çantamı vermeleri için, arkadaki kalabalığa işaret ediyorum. Neyse, elden ele uzatılan çantamıza kavuşuyor ve kendimizi otobüsten aşağı atıyoruz. Marksist-Komünist bir yönetime, yakıştıramadığım bir terminal binası ve birbirinden hurda otobüslerin bulunduğu alana geliyoruz. Anlaşılan, bugün de, hırpalanıp, yorulmak var alın yazımızda. Bir gişeye hareket saatini soruyorum, saat Çaresiz, banklara oturup beklerken, başka bir gişeye sormak aklıma geliyor. Hoppala; burada da, saat Neyse, bir buçuk saat kurtarmanın sevinciyle, bekleme salonuna giriyoruz.

    Yanımızda, yabancı bir çift kocaman sırt çantaları ile otobüs bekliyorlar. Onlara durumu anlatıp, gel bir de beraber soralım diyorum. Meğer; gişelerden biri Tamil Nadu eyaleti işletmesine, diğeri, Kerala işletmesine aitmiş, öyle olunca da, saatlerin farkı anlaşılır oluyor. Kalkacağı söylenen nolu otobüsü zar zor buluyor ve kapıdan gelecek rüzgarla serinleriz umuduyla, hemen yanındaki koltuğa yerleşiyoruz eşimle. Yabancılar da, uzun beklemelerden kurtardığım için teşekkür ederek, aynı otobüse biniyorlar. Az sonra yanımızda biten biletçi, buradan kalkmamızı istiyor, ben umursamıyorum, ama, adam kararlı, yoksa, otobüsten de atacak bizi!

    Anlaşılan, daha önceleri de fark ettiğim gibi, bu koltuklar onun makam koltuğu. Şöförün ayrı bir bölmesi olduğu gibi, biletçinin de makam koltuğu var Hindistan otobüslerinde. Bu coğrafyada, uzak yol gemilerinde olduğu gibi, şöför ve biletçi tam yetkili. Biz, yabancılar, yarım saat beklemiş, ancak, ellerinde kürdanla, dişlerini karıştırarak döndüklerinde yemek yediklerini anlamıştım. Sonra da, sabah Gövdesi fırın gibi kızmış otobüsün, arka koltuklarından birine sığınıyoruz çaresiz. İyi ki; inip, terminalde oturup veya gezip, oyalanmaya kalkmamışız. Şaşırmamak lazım bu topraklarda, Incredible India.

    Dört yabancı toplam 10 kişiyiz otobüste, öndeki meraklı gençler, ikide bir geri dönerek bizi kesiyorlar. Yollar bozuk, kaporta dağılmadan gitmek mümkün olacak mı diye düşünüyorum sık sık. Harabeye dönmüş, perişan evlerin hemen yanıbaşında, Kaliforniya country evlerini aratmayacak güzellik ve büyüklükte kaşanelerin önünden geçiyoruz. Az sonra, dükkanların levhalarında yazılı adreslerden bulunduğumuz yerleşimin ismini çözmeye çalışıyorum.

    Tekerleme gibi bir isim, Malayalam dili genelde, tekerlemeleri andıran ve hızlı okunan bir dil. Thalayolaparambu, büyük bir yerleşim, caddelerinde, dükkanlarında kum gibi insan seli akıyor. Yarım saatten fazla, ilerlemeden otobüsün içinde,fırında börek gibi bekliyoruz. Bir kavşakta, yol levhalarına bakıyorum. Kochi 70 km, demek ki; daha 70 km. Sırada Pampady yerleşimi var, artık orman yollarından tırmanarak gidiyoruz. Otobüsün motoru feryad ediyor, şöförün umurunda bile değil. Tırmandıkça, kulaklarım tıkanıyor sık sık.

    Bir yerlerde maden ocakları olmalı, yol boyunca boş gidip, dolu inen kamyonlarla karşılaşıyoruz. Baharat plantasyonlarının arasından geçiyoruz, Hindistan cevizi ağaçlarına sarılmış karabiber ağaçlarının, masalarımızda yer alabileceğine inanamıyor insan. Beş saattir yoldayız, yollar öylesine bozuk ki; etlerimiz kemiklerinden ayrılacak böyle giderse.

    Tırmanmalar, Tata motorun homurtu ve feryatları bitmiyor. Çay bahçeleri başladı artık. Yemyeşil çay adacıkları, güneşin altında öyle canlı duruyorlar ki. Turistlerin, çok rağbet ettikleri bir gezi odağı.

    Somatheeram Ayurveda Resort (Chowara, Hindistan) yakınlarındaki en iyi restoranlar

    Vandiperiyar denen yerde otobüsümüz mola veriyor. Biletçi, önce bardakla, baş edemeyince su şişesi ile, radyatör suyunu takviye ediyor uzun süredir. Hareket edeceğiz derken, otobüsteki Hintlilerin hepsi iniyor. Beş saattir çişimizi tutuyoruz, tam yarım saat kala, yarım saat yemek molası verilir mi? Dedik ya, Incedible India. Biz de inip, bir restoranın tuvaletinde rahatlıyoruz, ama restoran yemek için rahatsız edici, etrafta da düzgün bir lokanta göremeyince, koca bir torba baharatlı, acılı cips alarak, yemeğe başlıyoruz eşimle 10 Rs.

    Bir yandan da, kulaklarımın içinde deve kervanları ilerliyor sanki. O arada, elinde bir bina fotoğrafı ile bir genç yaklaşıyor. Pansiyon için Rs diyor, temiz mi diyorum, eminim beğenirsiniz cevabını veriyor. İsterseniz 6 dakika yürüyün, isterseniz 10 Rs verip, bir rikşa ile beni takip edin diyerek, motosikletine biniyor. Detaylı bir harita ile Bu arada, yemek için temiz bir şeyler göremiyoruz, çorbayı bile sipariş ile yapıyorlar, beklersek gösteriyi kaçıracağız.

    Anlaşıldı, Kathakali sanatı uğruna, gün boyu süren açlığımıza devam edeceğiz. Kathakali, Kerala eyaletinin, Oyuncular, yüzlerini boyayarak maskeye dönüştürürler, oyunda sözün yerini el, ayak hareketleri ve mimikler alır. Daha sonra, geleneksel müzik enstrümanları eşliğinde, mimiklerle devam ediyor oyun. Anladığım kadarı ile, bizim Kathakali; sevgilisinin kendisini aldattığını zannettiği adamın hırçınlığını, ikna olmayışı karşısında çaresizlikten çılgınlaşan kadının hezeyanlarını, adamın da, elindeki kılıçla kadını öldürüşünü anlatıyor.

    Sonunda kılıcın üzerindeki kanları temizleyen adam, dans ediyor. Sahneye doğru eğimi olmayan küçük bir salonda, önümde uzanan kafalardan, sahneyi rahat göremeyip, fotoğraf çekemeyeceğimi anlayınca; 1. Yarın hayli yoğun programımız var. Bu nedenle gece oldukça serin geçti, faydası da sivrisineksiz rahat bir uyku oldu. Kendime gelmiş bir halde, saat Periyar Vahşi Yaşam bölgesinde ana gezi yoğunluğu Thekkady gölünde başlıyor.

    Kerala Turizm Organizasyonunun Periyar Parkına gitmek için bindiğimiz rikşanın bir yanı branda ile kapalı olmasına rağmen, diğer yanından üzerimize çarpan buz gibi hava ile titriyoruz. Park ile Kumily arası 5 km. Bindiğimiz rikşa ile Gişeler kapalı, hapishaneyi andıran, yüksek demir parmaklıklarla turnikeler oluşturmuşlar, gişenin önüne doğru,bilet almak için, çok mu izdiham oluyor diye düşünüyorum.

    Parmaklıkların arasına girerek, gişenin açılacağı Turizm acentalarının adamları da bilet almak için, arkamda dizilmeye başlıyor. Giriş ücreti kişi başına Rs. Çevreyi ve vahşi yaşamı koruma adına alınan bu yüksek bedeli, yerini buluyordur inşallah temennisiyle hoş görüyorum. Bugün alınan biletle, tekneye binemezsen, ertesi günü yeni bilet almak gerekiyor. Tüm bu ikazlar, demir parmaklıklar, yoğun bir ilgi olduğu izlenimini uyandırıyor insanda.

    Teknelerde üst katta gezmenin bedeli Rs, alt katların 75 Rs. Upper , yani üst katta iki bilet alıyorum. Teknelerin önü kalabalıklaşıyor, bilet alan ikinci kişi benim, bu kadar insan ne zaman bilet aldı, üstelik rezervasyon da yapılmıyor. Anlaşılan, kuyruktakiler, aldıkları biletleri, daha sonra yüksek fiyatlarla satıyorlar. Benzeri karaborsayı Bangalore tren istasyonunda da; görmüştüm. Video kameralar Rs. Nefes nefese, elimde bir tomar biletin kulaklarını kestirip, bekleyen tekneye çıkıyoruz.

    Eyvah, yanımızda, 30 kişiye yakın yaşlı bir Hintli grup var, turla geziyorlar anlaşılan. Şımarık ve geveze tavırları ile tabiatın tam ortasında keyif vermeyecekler. Tekneler, hafif yolla hareket ediyorlar, kunduzların yuvarlandığı çamurlu suların önünden geçiyoruz önce. Sonra yaban domuzları, önlerinden geçerken sakin izliyorlar bizleri.

    Thekkaddy gölü, çökme neticesi oluşmuş, tektonik bir göl olmalı. Marmara bölgesindeki Sülüklü Göl gibi, içinde, yarı çürümüş ağaçlar, kuşlara güvenli bir yuva imkanı sağlıyor. Çok fevkalade bir bitki örtüsü ile karşılaşmasak da; tertemiz bir hava ve güzel bir doğa içinde dolaşmanın keyfini yaşıyorum. Dönüş başladığı anlarda, çığlıklar yükseliyor tekneden.

    Attingal şehrinden en iyi şekilde yararlanın

    Karşıdaki ağaçların arasından çıkan iki fili gören, bizim şımarık Hintlilerin sevinç ifadesi imiş bu çığlıklar. Bu kez vaktimiz var. Arkadaki hamağa uzanıyoruz eşimle, gölgede dinleniriz umuduyla. Ama, ipleri zaten düğümler içinde olan halatı kopuyor ve yerde buluyoruz kendimizi.

    Kahkahalarla gülüyoruz halimize eşimle. Ortadaki yeşil alanda bizon sürülerini seyrediyoruz uzun süre. Neredeyse bir saat sonra yemeklerimiz geliyor. Köri gerçekten çok lezzetli. Yandaki, bambu klübenin çardağında oturup, bir görevli gelmesini bekliyoruz. Köye girmek istediğimizi söyleyince, bir yere telefon edip, rehber çağırıyor. Rehberin arkasından, köyün içindeki daracık toprak patikalarda ilerliyoruz. Kahve ağacının mis kokan bembeyaz çiçeklerini, dümdüz ağaca sarılarak büyüyen karabiber fidanlarını inceliyoruz.

    Bambu ve Hindistan cevizi ağacı yapraklarından yapılmış kulübelerin loşluğunda uzanıp uyuyan insanların arasından geçiyoruz.


    • general mobile 4g google gecmisi silme.
    • Han/Misafirhane Ayurveda Hospital (Hindistan Attingal) - dogaokulu.net?
    • Aramam family restaurant attingal?
    • bilgisayar meleği izle;
    • Tarayıcınız desteklenmiyor.
    • Soma Palmshore Beach Resort (Kovalam, Hindistan) yakınlarındaki en iyi restoranlar;
    • mspy türkçe destek.

    Hemen her evin önünde, yerlere serilmiş karabiber ve kahve taneleri kurumaya bırakılmış. Rehber, zaten küçücük evlerin bahçesindeki, daha da küçük kulübelerin hikayesini anlatıyor: Yeni gelinler evlendikten sonra on gün bu kulübelerde yaşar, sonra kocaları ile bir araya gelirler ve hamile kalırlarmış.

    Köyde fakirlik diz boyu, hükümet yardım ediyormuş ve Tamil etnik grubuna mensuplarmış. Yürüdüğümüz daracık patikaları izleyerek, köyün yanındaki , yemyeşil geniş alana, gölgesinde oturduğumuz kulübenin arkasına çıkıyoruz. Teşekkür ederek rehberden ayrılıyoruz. Yeşil alanda bizonlar otluyor. Sağ yanında, bambu kulübeleri, kulübelerin üzerindeki güneş enerjisi panelleri ile zengin yabancıları ağırlayan Bamboo Grove tesisleri var. Thekkady yolu üzerinde bir baharatçı dükkanına giriyoruz. Bir ananas 30 Rs ile su alarak biraz dinlenmek üzere odamıza dönüyoruz.

    Amacımız, yolun kenarındaki duvarların üzerine dizilen, zaman zaman arkadaki bambu ormanına kaçan maymunları izlemek. Hayret, sabahleyin buraları maymun kaynıyordu, şimdi, bir tane bile yok. Ne hikmet ise, granül çay satılıyor genellikle buralarda, sanki çayları hamur yapıp, sonra çok ince granül haline getirmişler. Bu kadar kaynağına yakın bir yerde, çayı böylesine işleyip, özünden uzaklaştırmanın anlamı ne acaba?

    Cardamom denilen, küçük bamyaya benzeyen ve içinden küçük siyah tanecikleri çıkan bu baharatın kokusunu çok seviyorum. Sanırım, dilimizde de kakule olarak biliniyor bu baharat. Hava karardı, derken elektrikler kesildi, birkaç büyük mağazanın jeneratörleri çalışmasa, önümüzü göremeyeceğiz.

    Bir köşede, kızgın saç üzerinde katmer pişirilen bir tezgah görüyoruz. Yanında da, bölgenin geleneksel baharatlı soslarını veriyorlar. Sosları hijyen anlamında tehlikeli gördüğümüzden sadece katmerleri alıyor, hemen oracıkta büyük iştahla yiyoruz. Sırada, ananas soyma işlemi var. Yatmadan önce, gitmeyi düşündüğümüz Allepey Allapuza hakkında bilgi toplamam gerek. Buralarda, otobüsler, konfor ve yaşına göre, fast passanger, ordinary şeklinde sınıflandırılıp, fiyatlandırılıyorlar. Ordinary en döküntü ve nerede ise hiç amortisör ve süspansiyonu olmayan sınıf, ne varki , fast passanger otobüsten bir saat önce hareket ediyor.

    Her durakta, öğrenciler ve işe gidenler biniyor, iniyor. Her yer, her zaman insan kaynıyor. Caddeler boyunca Hint Gurularının ve Katolik, Ortodoks din adamlarının posterlerini görüyorum. Ama Katoliklerin bu bölgede daha baskın olduklarını hissediyorum. Kottayam, nüfuslu, kauçuk ve eğitim konularında ağırlığı olan bir kent.

    Yaklaştıkça trafik kilitlenmeye başlıyor. İyi ki; 20 Rs vererek bir rikşaya binmişiz, yol 3 km. Salaş bir yerde, bir su kenarında iniyoruz. Teknelerin yanaştığı toprak platformun hemen yanında pis bir lokanta var. Çaresiz giriyor ve çantalarımızı bırakıyoruz. Tekne yarım saat sonra gelecek ve Civarda, gezip dolaşacak bir yer olmadığı gibi, güneş bütün hışmıyla çullanıyor.

    Mutfağa giriyorum, çalışan üç kişi , işlerini bırakıp, selamlıyorlar, ben de bir yandan sohbet ederken, bir yandan da yemeklerin hazırlandığı ortamı izliyorum. Yemekler yenecek gibi değil, hele hele, piştikleri ortamı gördükten sonra. O arada, bir sepetin içinde parottaları 3 görüyorum. Adamların, sosların ve yemeklerin güzelliği konusundaki tüm ısrarlarına rağmen sadece dört parotta ve iki çay alarak açlığımızı bastırıyoruz. Parotta, çay ve bir şişe su için 55 Rs. İskelenin yanında uzanan toprak patika boyunca yürüyorum. Böylesi pis su ve çöplerin içinde, açmış nilüfer çiçeklerini, suyun yüzeyine yayılmış yapraklarını şaşkınlıkla seyrediyorum.

    Oysa, kökleri ile suyun içinde gezerek yaşıyorlarmış, üstelik çok da güzel çiçek açıyorlar. Temiz ortam ve su yaramadı belki de sevgili Bora, kimbilir? Sulara gömülü duran batık teknelerin içinde bitki tarlaları oluşmuş. Böylesi pis bir derede bile güzel fotoğraflar olduğuna göre, birazdan başlayıp, 2. Tekne geliyor, gölgeliğin altındaki otobüs koltuklarına yerleşiyoruz. Tam ortadaki, kocaman motor, yol boyunca kafa ütüleyecek gibi duruyor.

    Boğaz vapuru gibi, karşılıklı iskelelerde durarak, yolcu indirip, bindiriyor. Su üzerinde yüzen bitkiler bir ara öylesine çoğalıyor ki; su görünmez oluyor, sanki yemyeşil ekili bir tarlanın içinde ilerliyoruz. Sonunda, Vembanad Gölüne açılıyoruz ve kokonatların 4 sular üzerinde dansları başlıyor. Su üzerinde uzanan setlerin ardındaki, yemyeşil pirinç tarlalarının, evlerin, Hindu ve Katolik tapınaklarının önünden geçiyoruz. Kadınlar, suyun içinde, ellerindeki çamaşırları yıkıyorlar,taşlara vurarak.

    Ketuvalam bir zamanlar balıkçıların kullandığı geniş, büyük tekneler idi. Ancak, giderek, turistlerin, bölgede Backwaters denilen gölet ve akarsular üzerinde gezmeleri amacı ile kullanılmaya başlandı. Kıyılara bağlanmış Ketuvalamlar, içinde en az iki personeli, gayesiz, miskin ortalığı seyreden zengin müşterileri ile benim hiç de benimseyeceğim bir şey değilmiş. Hem, harika panoramalar fotoğraflıyorum, hem de 10 Rs gibi bir fiyata tüm backwaters dünyasını yaşıyorum şu anlarda. Kanalın içi pet şişeler, çöpler ve hayvan leşleri ile dolu. Vembanad gölü boyunca çektiğim güzel fotoğrafların tesellisi ile iniyoruz.

    Listemdeki Palmy Regidency oteli dolu, bizi karşılayan görevli, kuzey kanalının hemen yanındaki Spring İnn otelinde kardeşinin çalıştığını, istersek , kendisini çağırıp, oraya gitmemizi sağlayabileceğini söylüyor. Birer sebzeli Biryani ve kola söylüyoruz, yanında da, müessesenin ikramı olan ve içinde doğranmış soğan ve turp bulunan cacık benzeri yoğurt tabağı geliyor. Mullackal caddesi boyunca benzeri bir şeyler arıyoruz, ancak, koca caddedeki mağazalarda doğru dürüst bir şey bulmak mümkün değil.

    Giyim mağazaları bizim kasaba bonmarşelerini veya Sümerbank mağazalarını hatırlatıyor. Hava kararmak üzere iken, kuzey kanalın üzerindeki yaya köprüsünü geçerek otobüs durağına gidiyoruz. Adamcağız, üşenmeden, bir kağıt üzerine de, anlattıklarını muntazam yazarak uzatıyor. Hava karardı, suyumuz yine tükendi, günde en az 4 lt.

    Önümüzdeki kanalın diğer yanındaki Hindu tapınağından yayılan, yüksek volümlü Hindu ayinlerini dinliyoruz yatmadan önce. Yine de, yorgunluk ağır bastığından uyumuşuz. Sabaha karşı saat Uyku sersemi şaşkınım, yoksa ben hiç uyumadım mı? Tavandaki fanın vınlamasını ne yaptıysam kesememiştim, Allahtan uyumadan az önce elektrikler kesildi, yine geldiğinde, bir mucize oldu, vınlama sesi kesildi.

    Yoksa, ya fanı çalıştırmayıp sıcaktan, ya da; çalıştırarak gürültüsünden uyuyamayacaktık. Hindistan gezilerinin tuzu-biberi böyle hadiseler. Daha, kargalar bile kahvaltılarını yapmadığı için, ortalıkta kimseler yok. Genç bir çocuğa Thrivanandapuram Trivandrum otobüsünü soruyorum. Bir süper fast, yani ordinary sınıfının kıdemlisi.

    Yani, insanın içini çıkarmayacak kadar süspansiyonu var, hem de; her durakta durmuyor sanırım. Biz, biner binmez de, hareket ediyor, sanki bizi bekliyormuş. Biletçi, elindeki post makinesine benzer kutunun tuşlarına basarak, biletlerimizi uzatıyor. Allepey oldukça büyük bir kentmiş, bir türlü çıkamıyoruz içinden. Yolumuz üzerindeki, hemen her evin çatısından veya bahçesinden odun dumanları çıkıyor.

    Günlük işler ve yemek için ocaklar yakılıyor anlaşılan. Ayrıca, çöp yığınlarını yakan, elindeki sopalarla karıştırıp duran, pek çok işsiz, gayesiz adam çarpıyor gözüme. Kollam kenti girişinde, sağda Lakshadweep denizi, solumuzda Ashtamudi gölü uzanıyor. Kerala; göller, akarsular ve denizlerle, kısacası sularla iç içe bir eyalet.

    Kollam garajında mola veriyor otobüs.

    10 Restoran: Somatheeram Ayurveda Resort yakınlarında

    Ben de, terminalin hemen yanındaki Ashtamudi gölü kıyısına gidip birkaç fotoğraf çekiyor, sonra da, terminal binasının içinde insan manzaralarını fotoğraflıyorum. İnerken, otobüsün plakasına bakmıştım, zira, hepsi kırmızı ve birbirine benziyor. Bir baktım, otobüs yerinde yok,az ileride binanın arkasına gelmiş, eşimin sesini duyuyorum, kadıncağız, otobüs hareket edince paniklemiş, biniyorum, hareket ediyor otobüs. Kollam da hareketli bir ticaret şehri olsa gerek, kamyon trafiği bunu gösteriyor. Dükkanların önüne kamyonlar dolusu yeşil muzlar indiriyorlar. Varkala plajına 13 km.

    Listemdeki MK Gardens oteli rikşacı bilmiyor. Toz içinde birçok dar patikalara girip çıktıktan sonra, tesadüfen MK Gardens levhasını görüyor ve önünde duruyoruz. Kokonat ağaçları arasında sakin bir bina. Hemen mayoları giyerek, iki dakika yürüme mesafesindeki plajın üzerinde uzanan dükkan ve restoranların sıralandığı merkeze geliyoruz. Aşağıda, harika bir kumsal, onun 50 m. Santorini sahillerinden tek farkı, burada güzel bir kumsalın ve buna renk katan Hindistan cevizi ağaçlarının olması. Aşağıda uzanan Papanashan Sahili, sereserpe uzanmış yabancılarla dolu, Hintliler sol tarafta konuşlanmışlar genellikle.

    Hava felaket sıcak, nem de eklenince kolunu kaldıramıyor insan. Plaja inen merdivenler bitip, ayağımız kuma değince, kumlar üzerinden esen kavurucu rüzgar yüzümüze vuruyor. İmdadımıza kiralık şemsiye ve şezlonglar yetişiyor. Şemsiye Rs, şezlong Rs. Şemsiyenin altında kendimize gelmeye başlıyoruz yavaş yavaş. Kurudukça da, tekrar serinlemek için denize koşuyoruz tabii. Goa, plaj ağırlıklı idi, Kerala da, yoğunluk olarak plaj ağırlıklı olacak. Gezi öncesinde, eşime sözüm vardı. Onun için, yorucu ve telaşlı geçen son iki yılı telafi etmek için, Hindistan fobisini yenme amacı ile deniz, kum ve güneş vaat etmiştim.

    Ama, ben hiç de alışık olmadığım, güneşlenme hadisesinden sıkılıyor, sık sık kumsallarda elimde makinem kısa yürüyüşlere çıkıyordum. Kalkıyor, o yöne ilerliyorum. Gençler, üzerlerinde rengarenk sarileri 5 , pantalonları ile denizde elele tutuşarak daireler oluşturmuşlar, şarkılar söyleyip, dans ediyorlar. Hiçbirisi mayo ile denize girmiyor. Bir müddet seyredip, sonra Batıdan esen kızgın rüzgara inat sahil boyunca yürümeye devam ediyorum.

    Şemsiyelerin altına sığınmış turistler uyukluyor veya kitap okuyorlar. İki genç, kumdan çıplak kadın heykeli yapmışlar. Memelerini retuşlarken yanlarına gidiyorum, utanıp, başlarını eğiyorlar, sonra dost oluyoruz. Hatta, kadının bikinisini de çıkarıveriyorlar, maharetli elleriyle. Deniz çok sıcak, dalgalı.

    İzleyiciler

    Dükkanlar bitince, ortalık bir anda salaşlaşıyor, Kokonat yapraklarından yapılmış kulübelerin gölgelerinde, üzerlerinde longyi 6 bulunan adamlar fısıldaşıyorlar. İçlerinden birisi yanıma yaklaşıp marihuana teklif ediyor. Etrafta dolaşan sevimsiz gençlere bakılırsa, buralarda uyuşturucu pazarlanıyor. Güneş batana kadar fotoğraf çekiyor, hava kararmaya başlayınca geri dönüyoruz. Pek tekin yerler değil Black Beach.

    Eşim, set üstündeki dükkanlardan hediyelik bir şeyler bakarken, elektrikler kesiliyor. Dükkanların fenerlerinin ışığında, meydandaki, Oolhupara Restorana ulaşabiliyor ve masamıza konan mum ışığında, menüyü okumaya çalışıyoruz. Kerala mutfağından Alo Podimos ve sebzeli büryani sipariş ediyoruz. Alo Podimos, coconat ve patates ağırlıklı, bolca baharatlı lezzetli bir yemek. Büryaninin içinde, kokusunu çok sevdiğim cardamom kakule bulunduğu için keyifle yiyorum.

    Yemekten sonra, restoranın m. Camları açsak, sivrisineklerle hemhal olacağız, çaresiz fanın sesine katlanacağız. Allahtan sabaha karşı hava serinlemiş, fanı durdurup, daha derin bir uykuya geçebiliyoruz. MK Gardens kokonat ağaçları içerisinde, sabahları bir sürü kuş sesi ile uyanıyorum. Karga sesini tanıyorum, diğerlerinin sesleri de bu sesten farksız.

    Yani, sabahları ruhumuzu okşayacak bir kuş sesinden mahrum uyanıyoruz. Yatağımızın üzerinde, kocaman bir Tibet takvimi asılı. Çin baskısından kaçan, sürgün edilen Tibetliler, yabancı ülkelerde de, kendilerini ezdirmiyorlar sanırım. Anladığım kadarı ile hava sirkülasyonu için yapılmış, ama, istendiği zaman pencereyi açmak varken, her zaman sinek, böcek hatta kuşların girebileceği bir açıklık ne kadar isabetli anlayamadım.

    Hiç değilse, gözenekli bir telle kapatılsa.. İnad edip, kıpırdamadılar bile, tabii, eşim uyanıp, duvarda bir yığın haşerat görünce feryadı bastı, ben nerede uyumuşum diyerek. Yollarda, sık sık yanımıza yaklaşan yüzsüz rikşacılardan başka kimseler yok. Tapınağın karşısındaki büyük havuzda, tapınak ziyareti öncesi kutsal sularda yıkanıyor Hintliler. Tapınağa çıkan dik merdivenlerin başında, sandaletlerimi çıkarıp,raflara dizen adama veriyor ve uzatılan fişi alıyor, kalabalıkla beraber merdivenleri çıkıyorum.

    Tütsü ve kandil kokularının hakim olduğu meydanın sağındaki banyan ağacının dallarına asılı yüzlerce plastik bebek dikkatimi çekiyor. Bir kadın, kendinden geçmiş, elindeki plastik oyuncak bebekle, ağacın önünde dualar ediyor. Anlaşılan, bebekleri olmayanların taleplerini ilettikleri bir mekan burası.

    Ege Denizinde; Yunan Adalarının küçücük şapellerinde de, üzerlerinde bebek resimleri bulunan alüminyum plakaların demetler halinde asıldığını görmüştüm. İnsanların taleplerini iletme şekilleri ne kadar da evrensel. Janardhana Tapınağı oldukça büyük, bahçedeki siyak öküz heykeline itibar eden yok. Herkes, karanlık koridorların is kokuları içerisinde dua etmeye koşuyor. Biraz daha, ortalığı izleyip, aşağıda bekleyen eşimin yanına dönüyor ve 2 km. Hayret, Varkala sokaklarında kimseler yok, dükkanlar kapalı. Tren yoluna paralel ana cadde boyunca, gidip, geliyoruz.

    Sonra da, otobüs durağından, Varkala plajına giden otobüse biniyoruz. İleride başka bir yerleşime giden otobüs, plaj yolundan sapınca inip, m. Kahvaltı dediğim, patates, bezelye, havuç, baharat, fasulyeden oluşmuş bir yemek, köri deniyor. Masala da, mercimek unundan yapılmış hamurun, kızgın saç üzerinde pişirilmesi ile oluşmuş gözleme. Köri, masala ile servis edilirse masala dosa oluyor. Bir de masala paper var ki; Allah selamet versin, katlanmış olarak servis edilen masala paper açılınca, rahatlıkla masa örtüsü olarak kullanılabilecek büyüklükte.

    Puri hamurun kızartılmışı, içi boş çiğbörek gibi. Aynı yemeklerle istenince puri dosa deniyor. Masala dosa çayı biraz tarçın ve baharat içeriyor. Biz bunların tümünü, kalite ve temizliğine güvendiğimiz Oottupura restoranda büyük bir keyifle yiyoruz Rs. Sırada en sevmediğim bir iş var. Eşim, dönüşte yakınlarına hediyelik bir şeyler alacak. Bilemem, alış veriş yapan bir hanımın yanında kaç kişi sabırla ve sıkılmadan bekleyebilir. Yalnız bıraksam, pazarlık edemeyecek, gereksiz paralar verecek. Allahın sıcağında, derbeder kulübe dükkanları tavaf edip duruyoruz. Bir sürü tezgahtar, pazarlık, hır-gür, kan-ter derken, pamuk pantolon Rs, plaj çantası pamuklu gömlek için Rs, 5 pamuklu şal , pamuk bluz ve pantolon için de Rs verip, alışverişi bitiriyor madden ve manen rahatlamış olarak, set üzerinden Papanasham Plajına inen merdivenleri inerek, Varkala güneşinin haşin ışınlarına terk ediyoruz kendimizi.

    Bugün Pazar olduğu için, yerli halk da akın akın geliyor plajlara. Ancak, bizim güneşlendiğimiz kısımda bir tane bile Hintli yok, sahilin güneyi kum gibi, rengarenk giysili Hintlilerle dolu. Neşeli şarkıları, kahkahaları buralara geliyor. Nerde ise, hiç biri yüzmüyor, erkekler pantalonlarının paçalarını sıvayarak, kadınlar da, rengarenk sarileri ile dizlerine kadar denize girmekle yetiniyorlar. Sonradan fark ediyorum, büyük bir şemsiyenin altına sığınmış üniformalı iki görevli, yabancıların bulunduğu sahile yaklaşanları ikaz ederek geri çeviriyor.

    Hintlilerin hiç biri de, itiraz etmeden geri dönüyor. Eyaletin her tarafında, orak-çekiçli bayrakların dalgalandığı, yılından beri Marksist-Komünist parti tarafından yönetilen bu yerlerde, böyle bir ayrımcılık hiç hoşuma gitmiyor. Gerçi; Hintli gençlerde, kumlara sereserpe uzanmış, pamuk gibi beyaz Batılı kadınları gözleri ile yiyorlar.

    Güvenilir, temiz bir restoran bulunca, daha sık acıkır olduk galiba. Akşam saatleri, enerji tüketimi arttığından olacak, yine elektrikler yok. Mum ışığında incelediğimiz menüden adeta zar atarak yemek seçiyoruz. Zira ne teşhir vitrini, ne de menüde yemek hakkında bilgi var. Bu kez, Pumkin Rajma Curry, Vegetable Butter Masala, bir basmati pilav ki iki kişi sadece bu pilavla rahat doyar , iki çapati söylüyoruz.

    Pumkin Rajma Curry; patates, fasulye ve coconat ağırlıklı, çok güzel ve ölçülü baharatlanmış, sebzeli masala daha da lezzetli. Pilav üzerine dökerek keyifle yiyor ve Rs. Günün ve güneşin yarattığı yorgunluk uykuyu davet etmeye başladı bile. Yarın, gideceğimiz yeni yerlerin, Thrivanandapuram ve civarının keşfine başlayacağız, dinç olmamız gerek.

    Elimizdeki çantalar, her gün biraz daha ağırlaşıp, şişmanlaşıyor. Hayli bekledikten sonra, saat Durakta bekleyen Trivandrum otobüsü Yol boyunca, aşinalığımıza rağmen, gördüklerimiz bizi şaşırtmaya devam ediyor. Çok büyük bedellerle yapılmış, villaların yanında, bambu ve kokonat yapraklarından yapılmış, derbeder kulübelerin çatılarındaki yapraklar arasından, evde yakılan ocağın dumanları tüterek çıkıyor, önünde özel korumaların beklediği mücevher mağazalarının hemen yanında hurdacı dükkanları var.

    Otobüsümüz neredeyse tamamen boşalıyor, rahat, nefes alarak gideceğiz bundan sonra derken, tamamen yeni yolcularla doluyor. Attingal, hareketli, kıpır kıpır bir kent. Geniş kavşakta ilk defa trafik ışıkları görüyorum. Bundan sonraki yolumuz, şöförün yüreğimizi ağzımıza getiren bitmez tükenmez sollamaları Hindistan trafiğinde sağlamaları ile devam ediyor. Yol boyunca, kara kuru Hintlilerin, kendi yetiştirdikleri çuvaldan oluşan, sebze meyvelerini sattıkları pazarlarda yüzlerce kişi gayesiz dolaşıyor. Her durakta muavin, arka kapının yanındaki ipi çekerek, şöförün yanındaki kampanaya komut veriyor.

    Peşpeşe iki kez çekince devam, tek vuruş inecek var anlamını taşıyor izlediğim kadarıyla. Geri manevralarda ise, aralıksız, devamlı asılıyor ipe. Listemdeki Greenland oteli, haritaya göre çok yakınlarda olmalı, ancak, ortalıkta hüküm süren sıcak ve kalabalıkta yürümektense, 20 Rs. İki dakika geçmeden bir garajın yanında duruyor rikşa ve rikşawalah 8 burası diyor.

    Odalara bakıyorum, hayret edilecek kadar temiz, recepsiyonda da koyu bir disiplin seziyorum. Yanımda yeterli rupi yok. Odaların temizliği ve ucuzluğunun yüz suyu hürmetine, eşimi çantalarla bırakıp, döviz bürosu aramaya çıkıyorum. Kalabalık caddede, önüme çıkanları omuzlayarak, kan ter içinde, kapısında üniformalı bir görevlinin bulunduğu, klimalı, çok iyi dekore edilmiş salona giriyorum.

    Masalarda oturan, şimdiye kadar gördüğüm en iyi giyimli iki genç hal hatır soruyorlar. Pasaportum otel resepsiyonunda olduğu için, nüfus kağıdımı uzatıyorum. Yazıcıdan çıkan fişe, saniye süren, fiyakalı bir imza atıyor, önümdeki masadaki genç. Thomass Cook komisyonu imiş. Bu kez de, defter doldurma faslı başlıyor. Uzatılan iki ayrı defterdeki, ahret suallerin cevaplıyorum. Çantalara hamle yapmak üzere iken, genç 5 Rs istiyor. Pasaportların fotokopi bedeli imiş.

    Dedik ya; Incredible India. Her anı farklı ve sürprizlerle dolu. India Coffe Home zincirinin parçası olan Maveli Cafe burası. İçeride, mihrace kılıklı garsonlar hizmet ediyorlar. Fiyatları da çok hesaplı. Masala dosa, domatesli omlet,çay ve çapati için 9 sadece 60 Rs. Bu caddenin kestiği kavşaktan güneye yönelip, Sri Padmanabhaswamy tapınağına doğru yürüyoruz.

    Sıcaktan, resmen beynim duruyor, gölge ara sokakların labirentlerinde dolaşarak, tapınağın önüne çıkıyoruz. İçinde, yemyeşil sular olan büyük bir havuz var, pek çok Hindu tapınağında olduğu gibi. İri balıklar, yüzeyinde de iri sinekler görüyorum. Dünyadaki sayılı kutsal mabedlerden birisi olan bu tapınak sabah Şimdilik, yaklaşık 40 m. Tapınak girişinde büyük panoda, tapınağın bölümleri için ayrı ayrı bilet bedelleri yazılmış, 30 civarındaki bölümlerin fiyatları Rs arasında değişiyor. Aslında Hindu tapınak girişlerinde ücret alındığına rastlamadım şimdiye kadar.

    Hemen yanındaki Puthe Malige Palace Müzesi de önerilen yerlerden birisi, ancak; o da Veli gölünün kıyısında iyi düzenlenmiş, ağaçlık bir yer, serin serin gezeriz diye düşünüyorum. Veli Gölü ile Arap Denizi arasında, çok güzel düzenlenmiş, ancak sonradan hiç bakılmadığı için hızla yıpranan parkın, deniz tarafına geçilmesini sağlayan, uzun asma köprü etrafındaki nilüferler çok güzel. Sahil boyunca sıralanmış, geleneksel tekneler kumlar üzerine peş peşe dizilmişler. Park kapısındaki görevliye nasıl gidilebileceğini soruyorum. Anladığım kadarı ile üç tane otobüs değiştirmemiz gerekecek. Kafamın karıştığını anlayınca, bir kağıda aktarma yapacağım yerleri yazıyor.

    Parkın önünde yapışan rikşaları gönderiyorum tek tek, böyle bir aktarma heyecanı, sıcaktan uyuşmuş gövdelerimize doping etkisi yapıyor. Gelen otobüse binerek 4 km. Yine etrafımızı rikşalar sarıyor. Bir genç , Beemapalli için yolun karşısındaki durakta beklememiz gerektiğini söylüyor, çok geçmeden gelen Valiyatura otobüsündeyiz bu kez. Trivantrum havaalanının yanından geçiyoruz, bizi birkaç gün sonra Hindistan rüyasından koparıp, evimize götürecek uçağı bekleyeceğiz orada.

    Batısında da Arap denizi boyunca uzanan upuzun sahiller, kumsallar var. Bir kilometre sonra, solda, adeta özenle hazırlanmış bir pastayı andıran camiyi görüyorum. Büyük bir avlunun içine giriyoruz, pek çok dükkanlar var, otobüslerin de son durağı burası. Ama, güzel camiyi fotoğraf makinemin kadrajına sığdırmak mümkün değil.

    Anlaşılan tamamını alabilmek, yüksek bir noktadan mümkün olacak, oysa, civarda böyle bir yer göremiyorum. Helikopter veya uçaktan çekilmiş olmalı internette beni çarpan fotoğraf. Olabildiği kadarı ile avlunun köşelerinden fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Etrafımızı saran bir sürü genç, yüzsüzce sırıtıp laf atıyorlar, bana ve eşime.

    Eşime camii kapısı önünde beklemesini söyleyip, hızla camiinin içine giriyorum, iki tane kılıksız genç yanıma gelip, dışarı çıkarmaya çalışıyorlar, Müslüman olduğumu söyleyince, bir kenarda oturup, beni göz hapsine alıyorlar.

    Recent tags:

    • Bilgisayara keylogger atma
    • samsung imei takip
    • iphone X casus programlar

    mSpy nedir?

    mSpy, kendini nihai kullanıcıların güvenlik, emniyet ve pratiklik ihtiyaçlarını karşılamaya adamış takip çözümlerindeki küresel liderlerden biridir.

    mSpy - Bilmek. Engel olmak. Korumak.

    Nasıl çalışıyor?

    Mobil takip yazılımının bütün gücünü kullanın

    Messenger uygulamalarını takip edin

    Takip edilen cihaz üzerindeki sohbet ve mesajlaşma hizmetlerine sınırsız erişime sahip olun

    Bizimle 7/24 iletişime geçin

    Özel destek ekibimize e-posta, sohbet ya da telefon üzerinden ulaşabilirsiniz.

    Verilerinizi saklayın

    Verilerinizi güvenle saklayın, yedekleyin ve başka cihazlara aktarın.

    Birden fazla cihazı takip edin

    Akıllı cep telefonlarını (Android, iOS) ve bilgisayarları (Mac, Windows) eş zamanlı olarak takibe alabilirsiniz.

    mSpy ile takip edin

    24/7

    7/24 küresel müşteri hizmetleri

    mSpy her müşterinin değerini biliyor ve 7/24 müşteri hizmetlerine büyük bir önem veriyor.

    95%

    Müşteri memnuniyeti %95

    Müşteri memnuniyeti mSpy’ın en önemli önceliğidir. mSpy müşterilerinin yüzde 95’i aldıkları hizmetten memnun olduklarını ve hizmetlerimizden yeniden faydalanacaklarını söylüyor.

    mSpy müşterileri memnun ediyor

    • mSpy’i bir kez denedikten sonra, bu uygulama bir ebeveyn olarak hayatımın paha biçilmez parçalarından biri haline geldi. Çocuklarımın neler yaptığı konusunda beni haberdar ediyor – bu sayede onların iyi olduklarından emin oluyorum. Aynı zamanda, ayarlarını değiştirerek hangi kontak kişilerinin, sitelerin ya da uygulamaların engelleneceğine karar vermek de beni memnun ediyor.

    • mSpy çocuğumun internet aktivitelerini tamamen denetimim altında tutmama yardımcı olan iyi bir aplikasyon. Eğer karşılaşırsam, bütün şüpheli kontak kişilerini silebilirim. Modern ebeveynler için iyi bir seçim.

    • Her ebeveyn için çocuklarının güven olmasını sağlamak temel bir önem taşır. Ve mSpy kızımın yanında olamadığım zamanlarda ona göz kulak olmama yardımcı oluyor. Şiddetle tavsiye ediyorum!

    • Oğlum 7/24 telefonuyla meşgul ve bazen onun kötü bir şeyler yapmadığından emin olmak için kontrol ediyorum. mSpy oğlumun düzenli olarak kullandığı her şey için bana güncellemeler sunuyor.

    • Yanlarında olmadığımda, çocuklarıma göz kulak olmak için iyi bir uygulama arıyordum. Ve bir arkadaşım mSpy’ı tavsiye etti. Ona bayılıyorum! İnternetin fırtınalı denizin çocuklarımı güvende tutmamı sağlıyor.

    Endorsements

    Uygulama genel olarak yasal takip kullanımı için tasarlandı ve yazılımı kurmak için elbette ki meşru nedenler bulunuyor. Mesela şirketler, çalışanlarını şirket telefonlarını güvenlik amacıyla takip ettiği konusunda bilgilendirebilir.

    Next Web